13 Ocak 2016 Çarşamba

ŞEYH SAİD HADİSESİNİN GÜNÜMÜZE YANSIMASI VE DIŞ MİHRAKLAR : Şeyh Said hadisesi üzerine yapılan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen en önemli noktalardan bir tanesi de bu isyan içinde olduğu iddia edilen dış mihrakların rolüdür.


Bu konuda özellikle bir ülkeden bahsedilir ve belki de bilerek böyle yapılır. Çünkü bölgede İngilizlerin birtakım gizli saklı faaliyetlerinin olduğu aşikârdır. Şeyh Said’in de böyle bir bağlantısı olduğunu ortaya koyup, vatanı bölmek suçuna bir de casusluk suçlaması eklemek için yoğun bir çaba harcanmıştır.

Bu husus gerek gazetelerde, gerek mahkemelerde çok yazılıp çizilmesine rağmen, İngiliz iş birliği ciddi anlamda ispata muhtaçtır. Buna rağmen muhakeme safhasında bilerek bu konu zaman zaman mahkeme heyetince de gündeme taşınmış fakat hiçbir zaman dayanak bulunamamıştır. Aksine bu işin içinde İngilizlerin parmağının olmadığını ispat eden sebepler vardır.

Bu anlamda Ankara’nın isnat ettiği suçlamalardan en önemlisi Musul ve Kerkük’ün kaybının bu olaya bağlanmasıdır. Israrla Kürtçü olarak lanse edilen isyanın, Türk ordusunun Musul’a girişini engellemek için İngilizler tarafından çıkartıldığı veya desteklendiği iddia ediliyordu. Hâlbuki Musul’dan Lozan’da vazgeçilmişti. Velev ki öyle olsun, bu olay Ankara’nın elini kolaylaştırırdı.

Yine aynı konudan başka bir örnek daha verebiliriz. Bu olay Ankara’nın dediği gibi bir Kürt hareketi olsaydı ve başarıyla sonuçlansaydı Musul’daki Kürtlerle birleşme kaçınılmaz olurdu. Bu da tamamen İngilizlerin aleyhine bir duruma sebep olurdu. Çünkü hava kuvvetlerine rağmen Musul’daki Kürt hareketini bastırmakta zorlanan İngiltere, birleşme olması durumunda ortaya çıkacak bu büyük güçle baş etmekte zorlanacaktı. Bu bütün planlarının bozulmasına ve petrol hayallerinin suya düşmesine sebep olurdu.

İngilizlerin bu işin içinde olmadığının en önemli delili ise Sevr Antlaşmasına dayanıyor. Çünkü bu proje sonrasında Anadolu’nun doğusunda Ermenistan devleti kurmak isteyen İngilizler, çok sert bir tepki ile karşılaşmıştı. Bu tepkinin tek kaynağı Türk-Kürt ittifakıydı.

Şeyh Said’in İngilizler ile olan ittifak iddialarını dayandırdıkları sebep ise aşırı derecede komiktir aslında. Bu konu ile ilgili vesika olarak kabul edilen şey bir İngiliz silah fabrikasının broşürüdür. Hayali bir Kürdistan Savunma Bakanı adına gönderildiği öne sürülen broşür, Diyarbakır Postanesi’nde bulunmuştur. Gelmiş olduğu adres, isim ve gönderi bilgileri ise meçhuldür.

Bu direnişin bir Kürt hareketi değil de İslami bir kıyam olduğuna dair yüzlerce vesika olmasına rağmen Şeyh Said olayı, yıllarca Kürtlerin sindirilip bastırılması için sözde ihanetlerine delil olarak kullanılmıştır.

Şeyh Said hadisesinin neticeleri, yakın tarih cihetinden çok önemlidir. Neticede bu hareket bahanesiyle demokrasi askıya alınarak partiler yasaklandı. Basın hürriyeti kaldırıldı, İstanbul’daki muhalif gazeteciler tutuklanarak hapse atıldı ve muhalifler sindirildi. Din aleyhtarı icraat sıkılaştırıldı ve tekkeler kapatıldı. Bunun neticesinde doğuda yaşayan ve halka tesir etmesinden korkulan aşiret reisleri ile din âlimlerinin tamamı aileleriyle batıya sürgün edildi.

Osmanlı’nın 400 yıl boyunca başarıyla hâkim olduğu bölgede genç Cumhuriyet, 10 yıl içinde bu büyük mesele içinde boğulmuştur. Bu sebepledir ki, Kürtler Cumhuriyet Türkiyesi'ni Roma Devleti’nin devamı olarak görürler. Hâlbuki Kürtlerin Osmanlı ile bütünleşmesi o kadar başarılı olmuştur ki; onu kendi devleti olarak kabul etmişlerdir.

Ulus devlet kavramını oturtabilmek adına bir ülkenin kültür çeşitliliği olan milletleri sindirme politikası izlendi ve ret, inkâr, asimile, tenkil ve tedip yoluyla Türkleştirme yoluna gidildi. İşte bu politika yıllar sonra PKK belasının ortaya çıkmasına ve Kürt halkının da bu anlamda kullanılmasına zemin hazırlamıştır.

TÜRKİYE GAZETESİ / Mehmet Fatih Oruç



PKK’lıların kimliği

Rusya, İran ve Suriye HDP’ye kaşıkla verir kepçe ile alır. Ne hazin bir tecelli ki, İslam Dünyasının dinine en bağlı Kürtlerini ateist, zerdüşt, komünist, anarşist ve son derece gafil Kürtler temsil iddiasında bulunuyor.


Allahü teala ihmal etmez imhal eder (tövbeleri için mehil verir) Kandil, PKK ve onların ayrılmaz parçası olan HDP yetim, dul, terörden zarar görenlerin gözyaşları ve şehitlerin kanları içinde boğulacaklardır. Bunlar Kürtlerin değil, Kürtleri İslamiyetten ve Türklerden koparmak isteyen emperyalist güçlerin taşeronudur.


Damarlarında zerre kadar Kürt kanı; geni ve DNA’sı olan bu vahşeti yapmaz. Bunların tamamına yakını dış ülkelerdeki gerilla kamplarında eğitim gören ve Kürtçe öğretilen dış ülkelerin elemanıdır. Bu görüş Savcı Sayan’ın görüşüdür. Ve tamamiyle doğrudur.


“Zulme rıza zulümdür, Küfre rıza küfürdür.” PKK’ya destek verenler bu uçuruma yuvarlanır. Uluslararası af örgütü Rusya’nın Suriye’de katliam ve tahribatını açıklamıştır. Putin gizli olarak hazırlattığı sarayında oturamayacaktır.
Yaşlı bir Kürt asıllı vatandaşımızın çığlığı PKK’nın ve onu destekleyenlerin çirkin ve vahşi yüzünü teşhir ve teşhis ediyor. Bu vatandaşımız PKK’nın yaptığını gâvur yapmaz demektedir. Evet gâvurun Rıza-i ilahiye uymasa da bir inancı vardır. PKK ise Allahü tealaya, Peygamber Efendimize (Sallallahü aleyhi ve sellem) ve Kur’an-ı azim'üşşâna inanmıyor. “Her hikmetin başı Allah korkusudur.” PKK ve onu destekleyenlerin kalbinde toz zerresi kadar iman ve Allah korkusu olsa bu vahşeti yapamazlar.


PKK ve onları destekleyenler dış güçler adına camileri yakıyor. 29 cami kapalıdır. Kültür merkezleri ve içinde 40 bin kitap da yakılmıştır. Halkın ev ve iş yerleri yakılıp yıkılıyor. Hastaneler ve okullar yakılıyor. Elektrik, su, doğalgaz ve telefon tesisleri imha ediliyor. Peki kimin adına? Elbette İran, Suriye, Irak, Rusya, Almanya, Ermenistan ve İsrail adına yapılıyor. Ama Kürtler bilsin ki, asla ve asla Kürtlerin adına yapılmıyor.

Türkiye’de solcu ve Batıcı olmanın özellikleri; Laikliği dinsizlik olarak bilir. Türkiye halkının değerlerine yabancı ve halkın dinine, diline, örf ve âdetlerine, tarihine, mazisine, Osmanlıya ve kültürüne düşmandır. PKK kendisine destek vermeyen Kürtlerden intikam almaktadır. Zaten birçoğu Ermeni asıllı ve emperyalist güçlerin gerilla kamplarında yetiştirilen ve Kürtçe öğretilen İslam ve Türk düşmanı teröristlerdir. Daha geçen gün yakalanan teröristler dahi kameralar karşısında yakalandıklarında "istavroz çıkarmışlar", yani haç işareti yapmışlardır.



PKK maşadır

Kandil ve emrindeki PKK, asla ve asla Kürtleri temsil etmiyor. Zaten bunların büyük çoğunluğu Kürt görünen Ermeni ve Yahudi'dir. PKK içinde aldatılmış ya da ateist, Zerdüşt yapılan İslamiyet ve Türk düşmanı Kürtler vardır. Ama son derece azınlıktır.

Müslüman Kürt cami yakmaz, masum insanları katletmez, yücelerden yüce Kur’an-ı kerime hiçbir saygısızlıkta bulunmaz. Başkalarının evine zorla girerek evlerin hanelerin tahribatına sebep olmaz. Peki bu kadar alçakça işi kimler yapmaktadır? Bu işin müsebbipleri "Kürt" postuna bürünmüş Ermeniler ve Ehl-i sünnet düşmanı İranlı asker ve teröristlerdir. Birkaç yıl önce Ermeni Patriği Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kürt görünen yüz binlerce Ermeni olduğunu açıklamıştı.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra ASALA denilen terör örgütü türemiş ve 40 kişinin üstünde Dışişleri Bakanlığımızın Türkiye dışındaki personelini katletmiş idi. Daha sonra Fransa’nın bir havaalanında Türk bürosuna yaptığı saldırıda Fransızlardan da ölenler oldu. O tarihe kadar ASALA’ya yardım eden Batılılar o saatten sonra ASALA’yı asalak olarak görmeye başladı.
ASALA dünya kamuoyunda desteğini kaybedince Türkiye’deki Kürt görünen Ermeniler PKK’yı kurdular. Ve yine o tarihte gençliğin verdiği ateş ile Kürtçeyi dahi bilmeyen Öcalan’ı PKK’ya lider yaptılar. Şimdilerde Öcalan Türkiye’nin bölünmesine karşı olduğu ve çözüm sürecinin devamını istediği için onu saf dışı bıraktılar ve Kandil’deki katiller PKK’yı ele geçirdi.

HDP ise PKK’yı destekleyen Kandil’in emrindedir. Son günlerde Kandil’de gerçekleştirilen 10 günlük bir görüşmeden sonra HDP içindeki çözüm süreci taraftarlarını ihraç etmiştir. PKK ve Kandil asla bağımsız değildir. Bunların arkasında Türk ve İslam düşmanı emperyalist ülkeler yani İran, İsrail, Almanya, Rusya, Suriye ve Irak başta gelmektedir.

Yakın zamana kadar PKK’ya doğrudan destek veren ABD şu anda Suriye’deki PYD ve bunlar vasıtası ile PKK’ya destek vermektedir. PKK’nın bu kadar silahı para ile satın alması mümkün değildir. Ve bu silahlar başta Almanya ve İran olmak üzere dış güçler tarafından verilmiştir.

ABD, Rusya, İsrail, İngiltere ve Almanya Orta Doğu’daki Sünni ülkelere karşı İran’ı desteklemektedir. İran asırlardır Orta Doğu’nun fitne kaynağıdır. İran’ın tarihine baktığımızda bu ülkenin bir Hıristiyan ülke ile savaşı asla olmamıştır. Osmanlının Batı’ya ve okyanuslara açılmasını ve İslamiyeti yaymasını da hep İran engellemiştir.

Ülkenin gelişmesini istemeyenler


2015 yılı 7 Haziran seçimlerinin sonucunda siyasi istikrarsızlık ile ekonomide zor günler yaşadık. Ama yine de 200’ü aşkın ülke içinde yüzde 4 kalkınma hızı ile 7. olduk. Türkiye son derece büyük yatırımlarla gelişmektedir. Türkiye güçlenirse Osmanlı yeniden kurulmaz ama Osmanlının rolünü üstlenir.

Türkiye’nin ekonomik gelişmesini önlemek için başta Almanya olmak üzere diğer dış güçler ve içerdeki ülke düşmanı “Beyaz Türkler” birkaç ağacı bahane ederek ülkeyi karıştırdılar. Bu olayların ülkeye zararları milyarlarca dolar olmuştur.


O dönemde Gezi Platformundakilerin istekleri ülkeye ne denli zarar vermek istediklerini gösterir gibi idi: 3. Havaalanı, 3. Köprü, İstanbul Kanalı, hızlı tren, Marmaray, Avrasya Tüneli ve daha niceleri yapılmasın idi. Peki ama bu istekleri kimin adına yapıyorlardı?


Elbette küresel sermaye ve "Boğaziçi baronları" adına yapıyorlardı. Gezi eylemleri ile iktidarı yıkamayanlar ABD ve İsrail emrinde 17 ve 25 Aralık darbelerini yaptılar. Bunun da mali yıkımı yüz milyarlarca dolar oldu.
Demirtaş HDP ve PKK taraftarlarını sokağa döktü. 50’nin üstünde insan öldü ve yüz binlerce dolar zarar oldu. AK Parti iktidarını yıkmak için geçmişte birbirini katledenler omuz omuza verdiler. 7 Haziran 1 Kasım arasında ekonomide çöküntü yaşandı.


1 Kasım’da siyasi ve ekonomik istikrar olunca bu güçler sahneye PKK’yı sürdüler. Nihai hedef Türkiye’nin güçlenmesini önlemektir. PKK taşerondur. Aslında Türkiye PKK ile değil İran, Suriye, İsrail, Almanya ve dolaylı olarak ABD ile savaşmaktadır. Bunlara ilaveten Boğaziçi baronları, Beyaz Türkler ve Türkiye-İran savaşından İran’ın yanında yer alırım diyenler bu savaşın taraflarıdır.
Diyarbakır’da Sur içinde 500 yıllık camiyi kim ne için yakmıştır? Bu cami Diyarbakır’ı Safevi (İran) işgalinden kurtaran komutan adına yapıldı. Ve İran bu camiyi yakarak intikam aldı. Bu işte ateist PKK’lıları da kullandı. S. Arabistan liderliğinde 34 İslam ülkesinin terörle mücadele ittifakı güzel bir gelişmedir.


1000 yıl içinde Kürtlere PKK kadar zulmeden olmamıştır. Zaman Türkiye’nin ve İslam Dünyasının lehine çalışmaktadır.

 Emperyalist güçler yakın bir gelecekte Orta Doğu ve İslam ülkelerinden defolup gidecektir. (İnşallah)
Siyasi hadiselerin arkasında her zaman gizli sebepler vardır. 

PKK Kürtlerin değildir.

Emperyalist güçlerin taşeronudur.

Ve PKK’nın sonu yakındır.

“Zulme rıza zulüm, küfre rıza küfürdür.”

TÜRKİYE GAZETESİ / M.Necati Özfatura

ŞEYH SAİD,İ UNUTMADIK UNUTMAYACAĞIZ

''Arkamdan ağlayıp da zalimleri sevindirmeyin, kıyamımızı iyi anlayın ve bizden sonrakilere aktarın. Şüphesiz benim ölümüm Allah ve İslam içindir''
Şeyh Said kimdir?
1865 yılında Erzurum’un Hınıs ilçesine bağlı Kolhisar Köyü’nde dünyaya gelen Şeyh Said, Şeyh Mahmud'un en büyük oğludur.

Temel eğitimini amcası Şeyh Hasan’ın medresesinde tamamladıktan sonra Palu, Muş, Malazgirt ve Hınıs'ta çeşitli medreselerde fıkıh, hadis, tefsir, beyan vb. İslami ilimleri tahsil etmiştir. Tevhidi bir şuurla İslamî hayatı dava edinen Şeyh Said, halkın irşadı için tebliğ faaliyetlerini aralıksız sürdürmüştür. Bir taraftan halkın irşadıyla meşgul olurken, diğer taraftan ticaretle iştigal edip elde ettiği gelirin büyük bir kısmını medresesindeki talebeleri ve halkın ihtiyacı için sarf etmiştir.

Mezhep ve görüş farklılıklarını gözetmeksizin, İslam nizamının hakimiyetini esas alan bir anlayışa sahip olan Şeyh Said, Hilafetin lağvedilip yerine Laikliğin getirilmesine karşı halkı uyararak dinsizlikle mücadele etmeye çağırmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra da gayri-islami yönetime karşı tepkisini dile getirip büyük bir cesaretle cihad kararı almıştır.




Katıldığı bir düğünde halka hitaben:
Medreseler kapatıldı. Dinî kurum ve kuruluşlar yasaklandı. Dîn ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı. Din mektebleri Millî Eğitim'e bağlandı. Küfür ve şirk hâkim oldu. Topraklarımız işgal edildi. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cesaret ediyorlar. Ben, bugün elimden gelse bizzat dövüşmeye başlar ve dînin yükseltilmesine gayret ederim.Müslüman halkı gayri İslamî yönetime karşı kıyama çağıran Şeyh Said, cihad fetvasında şöyle hitap ediyordu: Yâ Eyyuhel Ensâr, Kurulduğu günden beri Din-i Mubin-i Ahmedî'nin s.a.v. temellerini yıkmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti reisi Mustafa Kemal ve arkadaşlarına, Kur'an ahkamına aykırı hareket, Allah ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i İslam'ı sürdükleri için gayr-i meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün Müslümanlar üzerine farz olduğunu, cumhuriyetin başında bulunanların ve cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının Şeriat-i Ğarra-i Ahmedî'ye göre helal olduğunu bildiririm. “Allah yolunda cihad edin ve öldürün”




Şeyh Said kıyam hazırlığını yapar ve evden çıkacağı zaman hanımı ona şöyle der: Sen bizi kime bırakıp gidiyorsun, bizim halimiz nice olur?Bu soru karşısında Şeyh Said tarihi cevabını şöyle verir: Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak ben yine bu kafirlere karşı çıkacağım. Ne ben Hz. Hüseyin’den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bu kafirlere karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi; “Ey Said, Allah o kadar mal mülk verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah’ın emirlerini ayaklar altına almışlar...
Evet ben cihada başladım ve korkanlar, cihad edemeyecekler, hastalar gelmesinler. Bu yol korkakların yolu değildir!14 Şubat 1925'te Daraheni'ye yarım saatlik mesafedeki Kupar köyüne gelen Şeyh Said, geceyi burada geçirmeye karar verir. Ertesi sabah şehre giden Şeyh Said halka vaazında:Haberiniz olsun ki ben kötü bir amaç için yola çıkmadım; zalim de değilim, bozguncu da... Kötü bir azgınlık ya da haksız bir isyan çıkarma amacında da değilim. Aksine Hz. Muhammed s.a.v. ümmetinin kötüye giden durumlarını düzeltmek için yola çıktım. Emri bil- mâruf ve nehyi ani'l- münker istemekten başka bir amacım yoktur. Her kim beni bu yolda haklı görürse şüphesiz ki Allah hakka daha layıktır. Ve her kim de benim şu söylediklerimi bana geri çevirip reddederse, Allah benimle onlar arasında hükmünü verinceye kadar bekleyip sabredeceğim. Muhahakkak ki Allah, benimle kavmim ve milletim arasında bir hüküm verecektir. Şüphesiz ki O, hakkın ve haklının en iyisini bilir. Daha sonra şu âyet-i kerimeyi okudu: "Ey imân edenler! Düşmana karşı savaş hazırlıklarınızı görün ve silâhlarınızı takınarak cenge hazır olun da, birlikler halinse savaşa çıkın veyâhut seferber olun." ( Nisâ, 71

.

27 Eylül 2015 Pazar

TÜRKÇÜLÜK DE KÜRTÇÜLÜK DE ZULÜMDÜR, ADALET İSLAM'DADIR : "1998 yılında, bir TV programında Kemalist sistemin Kürt halkına yönelik asimilasyon, inkar, baskı, yasak ve katliamcı politikalarını ortaya koyup, Kürt halkının fıtri haklarını savunmuştum. Türkçülüğü ve Kürtçülüğü ilmi ölçülerle eleştirip, laik sistem ve PKK'nın ideolojileri ve uygulamaları ile seküler, laik, Batıcı, ulusçu olmak bakımından ideolojik kardeş olduklarını, İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlıkta da müttefik olduklarını ortaya koymuştum."


Türkçülüğü hak sayan, kerih sayar diğerini

Biz ümmetçi mü’minlerse, reddederiz hepsini

Türkçülük de, Kürtçülük de haramdır İslam’da, niye?

Çünkü uymaz ümmetçiliğe ve tevhidî akıdeye
1998 yılında, bir TV programında Kemalist sistemin Kürt halkına yönelik asimilasyon, inkar, baskı, yasak ve katliamcı politikalarını ortaya koyup, Kürt halkının fıtri haklarını savunmuştum. Türkçülüğü ve Kürtçülüğü ilmi ölçülerle eleştirip, laik sistem ve PKK'nın ideolojileri ve uygulamaları ile seküler, laik, Batıcı, ulusçu olmak bakımından ideolojik kardeş olduklarını, İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlıkta da müttefik olduklarını ortaya koymuştum.
Her iki tarafın da emperyalistlerin işbirlikçiliği ve seküler ideolojik bağnazlıkla İslami çözümü de engelleyerek zulmün devamını ve sürekliliğini de sağladıklarını ifade etmiştim. Bu seküler kardeşlerin, Kürt ve Türk halklarına yönelik zulmü, şiddeti tırmandırmakta da işbirliği yaparak adeta birlikte sürdürdüklerini  söylemiştim.
İslam şeriatına karşı düşman oldukları halde ileri derecede din istismarı yaparak halkları aldatmada da yarıştıklarını ifade etmiştim. Sivas SRT televizyonunda yaptığım bu konuşmam sebebiyle Türkiye dışında kalmak zorunda bırakıldığım, hakkımda davaların açıldığı, tutuklama kararlarının verildiği 1998-2000 yıllarında Almanya'da muhacirken kaleme aldığım ve "Hicrette Muhasebe" adını verdiğim şiir formunda çalışmamdan, gündeme dair bir bölümü paylaşmak istiyorum.
Laik-Ulus Devletin Zulüm Uygulamaları Ret, İnkâr ve Asimilasyon Politikaları
İslam dışı rejim, din edindi laik ulusçuluğu
Ümmeti böldü, bu resmi ideoloji putçuluğu
Irkçılığı yaydılar, Türkçülüğü dayatarak
Hep bölücülük yaptılar, halkları kışkırtarak
Ümmetleşmiş Kürt’ü, Türk’ü, ayırıp da zalimce
İslam’ı dışlayıp, kardeşliğe kıydılar, haince
Bu halklar yüzyıllarca kardeştiler, ümmetçi hasletle
Laikler bozdu, İslam'a düşmanlıkla, ırkçı hasetle
Şeyh Said kıyam etti, amaç; şeriat ve adaletti
Kur'an hükmünü isteyeni, sistem vahşice katletti
Çok katliam yapıldı Zilan'da, kan gövdeyi götürdü
Rejim, laik ulusçu tercihi, zorbalıkla sürdürdü
“Anâsırıl İslam”dan bahsedildi, şu savaştan önce
Kürt, Türk içinde eritilmek istendi, savaş bitince
Önce “Kürt-Türk ülkenin sahibi” ilan edildi
Sonra Kürt yok sayılıp, pek çok yalan üretildi
Sistemin sahipleri, geçince bu yeni evreye
İnkâr, asimilasyon, tehcir zulmü girdi devreye
Irkçılık insanlık suçuydu, insanlığı horlayan
Neden Türk olmaya zorlandı, hilkatte Türk olmayan?
 "Türküm, doğruyum" "andı" dayatıldı, Türk olmayana
Ardı ardına hepsi yalandı, sözden anlayana
Kemalizm; amentüsü ulusçu "and" olan bir dindi
Bu baskıyla, mazlumu kuşatan, düşmanlık ve kindi
Ümmetçi söylemde, "Kürt-Türk birbirinin kardeşiydi"
Irkçı seküler söylemde, Türk, Kürt'ün efendisiydi
Kürt dağına neden yazıldı,  “ne mutlu Türk’üm” diye?
“Türk olmayanın hakkı Türk’e kölelik” dendi, niye?
Başbakan ve bakan söyledi, bu tür ırkçı sözleri
Mahmut Esat Bozkurt’un faşizmi, hepsinden ileri
“Millet” din demekti, İslam’ın kitabı Kur’an’da
Halkı kandırmak için, tahrifat yapıldı kavramda
“Ulus” yerine kullandılar, bu Kur’ani kavramı
İslam’ı istismar edip, helal saydılar haramı
Bu baskı, aldatma ve inkârla, nice zulüm yapıldı
İslam ve Kürtlük kurban oldu, Kemalizm’e tapıldı
Anadil Rabbin ayetiydi, eğitimde yasaktı
Kürt kimliği ve dili, Türkiye’de tutsaktı
Hele gez, dolaş, kalpten bak, kulak ver Kürdistan'a
Binlerce faili meçhulle, dönmüştür kabristana
Zilan'da, Dersim'de, insanlar silahlarla çevrildi
Binlerce sivil, kadın, çocuk topluca katledildi
Istıraplar, acılar ve de yakılıp yıkılan köyler
Zorla ismi değiştirilenler; nice ağıtlar söyler
Son otuz yılda, kırk bin evladı öldü fakir halkların
Yeter artık! Adalet hasreti bitsin bu toprakların

İslam, Kavmiyet Meselesine Adaletle Yaklaştı
İmanda Birlik Kurup, Her Şeyi Kardeşçe Paylaştı

Allah insanı türetmişti, aynı anne, babadan
Hamur, çamur aynı,“farkı yoktu, Acem’in Arap’tan”
Tüm insanlar üremişti, Âdem ile Havva’dan
Bir hikmetle, kavimlere ayırmıştı Yaradan
Hangi kavimden olursa olsun, tüm mü'minler kardeştiler
İmanda birliği bozanlar, ırkçı, zalim, kalleştiler
Allah katında üstünlük, ancak takvada, korunmada
Fıtrat ile vahyi birleştirip, kirlerden arınmada
Tanışıp, yardımlaşmada, bir vesileydi kavim
Tüm insanların fıtratı birdi, “ahsen­­-i takvim”
Tanışmak; karşılıklı hak ve hukuku tanımaktı
Şeytani olan ırkçılığı, reddedip kınamaktı
Kavimde, dilde farklılık, bir ayetiydi Allah’ın
Allah katında üstünlükse, daha çok takvalının
Ayete savaş açarak, gündem oldu ulusçuluk
Ümmeti parçaladı, Arapçılık ve de Türkçülük
Allah’la savaşana, karşı çıkar her Müslüman
Türk ya da Kürt olsun, her mazluma verilir eman
Balkanlar’da, Türkistan’da, arka çıkan mazlum Türk’e
Neden sahip çıkmıyor, Türkiye’deki mazlum Kürt’e?

Zarar Gören mazlum Halklar, kazanan emperyalist
Seküler amaca hizmet etti, faşist, sosyalist

Küresel ve yerli güçler, PKK'yı destekledi, niye?
Kürtleri sekülerleştirsin ve İslam'ı durdursun diye
Şeyh Said şeriatçı diye, düşmanca davrandılar
PKK laik olunca, destek verip kullandılar
Seküler kardeş onlar, sistem faşist, PKK sosyalist
Halka karşı ikisi de faşist, dostları emperyalist
Bu dostları kaşıdı, bölgemizde kanayan yarayı
En küçük olayda, medyasıyla kopardı yaygarayı
Çatışmayı birlikte yönettiler, yandaş düzenle
Çıkar uğruna, halkları düşman ettiler özenle
Amaç; emperyal çıkar ve hakimiyeti korumaktı
İsrail ve petrolü kollamak, İslam'ı durdurmaktı
Irkçı çatışmanın, sisteme oldu bütün yararı
O hep kendini tahkim etti, Türk, Kürt gördü zararı
Küresel-yerel sistem faydalandı, bu çatışmadan
Bölge halkları arasındaki, kan revan kapışmadan

Terörden beslenenler, hep tırmandırdılar şiddeti
Sürekli provokasyonla, arttırdılar hiddeti 

Amaç; devam ettirmekti, bu sömürü düzenini
Irkçı tahrikle saptırıp da, ülkenin gündemini
İstekleri; dağıtmaktı sorgulayan dikkati
Kolayca yönetmekti, bölüp de muhalefeti
Mazlum halkları, sürekli baktırdılar cambaza
Medyadaki saptırmayla, düşürdüler açmaza
Dikkatlerden kaçmak için, kaldırdılar toz, duman
Paylarını arttırdılar, yapılan soygunlardan
Çok büyük ıstıraplar çekti, bölgemizin halkları
Hızlı döndü, egemenin güç-rant devşiren çarkları
Derin çeteler, hep provokasyon peşindeydiler
Halkları kışkırtmak ve çatıştırmak işindeydiler
Faili meçhulle çok kan döktü, JİTEM'li derin devlet
Vesayet sistemi sürsün  içindi, bütün bu rezalet
Kürt halkını bölerek, birbirine vurdurdular
Örgütlere sızarak, Kürdü Kürde kırdırdılar
Ne kadar kan-cesed olsa, o kadar güç-rant demekti
Bu, pis iktidar ve çıkar uğruna, insanı tüketmekti
İğrenç bir ırkçılıkla, yaktılar da Kürt köyünü
Zorladılar, mazlum halkın sefalete göçünü
Hak isteyene zulmedip, yedirdiler “pisliği”
Yine ırkçılıkla örttüler, tüm bu iğrençliği

Bazı Kürtlerin, Ölçüsüzce Zulme Karşı Çıkması
Seküler Kürtçülük Yapıp, Başka Bir Zulme Sapması

İnkâr, tehcir ve zulümden, Kürd’ün de sabrı taştı
Türkçülüğü ekenler, Kürtçülük çıkınca şaştı
Mazlumlardan bir çokları, hep zalimine meyletti
Zalimi taklit edip, kendini de ona benzetti
Zalim sistem, laik-ulusçu ve taklitçi-batıcıydı
Aynı sekülerleşme, artık mazlumun da baş tacıydı
Mazlumlardan bazısı, böylece aşık oldu zalimine
Vahyi dışlayan, vâkıf olamadı adaletin ilmine
Bilmeyince ölçüsünü, Vahiyle gelen adaletin
Şirke sapıp, taklitçisi oldu önceki felaketin
Bu sonuç kaçınılmazdı, çünkü şirk büyük zulümdü
Halka sunduğu, yalnız adaletsizlik ve ölümdü
Ezen; seküler Türkçülük yapıp, Kürt halkına zulmetti
Ezilense; bu zulümle seküler Kürtçülüğü keşfetti
Artık yutmuyordu kimse, şu “dağlı Türk” masalını
O halde herkes terk etmeli, ırkçılık belasını
Türk halkını sekülerleştirdi, şu azgın "Beyaz Türkler"
Kürtleri sekülerleştiren de, Batıcı "Beyaz Kürtler"
Kürt -Türk Kemalistler, birlikte karşıydılar şeriata
“İrtica” deyip tavır aldılar, vahye uygun hayata
Yalnız kavmi hakları gasp edilmedi, Kürt halkının
İslami kimliği de horlanıp, yok sayıldı mazlumların
Sırf kavmi haklar için yola çıktı, seküler Kürtler
Dini değil, kavmiyeti esas aldı, ateistler
Sonuçta, kolay yem oldular seküler emperyalizme
Müslüman Kürt'e zulmederek, zorladılar komünizme
PKK, Kürt halkının hakları için çıksa da yola
Halkın dinini satıp, emperyalistle girdi kol kola
Yapısı; Stalinist, hayat tarzı; bağnaz sosyalist
Yöntemi; kör şiddet ve pratiği; seküler faşist
"Hakkını savunuyorum" der, Müslüman Kürt'ü öldürür
Kürt için "hak-özgürlük talebi", kargaları güldürür
Hem sekülerleşme dayatır, hem uyuşturucu satar
Hak ile batılı karıştırıp, hevadan puta tapar
Güç ve rant uğruna, hep emperyalizmedir hizmeti
Pis çıkarı için, halkına yaşatır hezimeti
PKK budur işte, Kürt halkı görmeli pis oyunu
Kurtarmalı, PKK'nın  şirk ve ifsadından soyunu

Laik Ulus Devlet ve Laik PKK'nın Din İstismarı

Kütçü ve Türkçü ideoloji, dışındadır İslam'ın
Müslüman! Bunlar için savaşa, batıl diyor Kur'an'ın
Tağuttur,  PKK ve sistem, İslam'a karşı tuğyanda
Halkı aldatarak, din istismarı yaparlar her yanda
Laik sistem ve PKK, şeriata karşı düşmandır
Tagut uğrunda savaşanlar, ahirette pişmandır
Türk, Kürt Kemalistleri, ikisi de İslam'la savaşır
Hem de Batıl amaç için, İslam'ı istismarda yarışır
İkisi de tam bir tutarsızlıkla, ulusçu laikçidirler
Bu ilkede bile samimiyetsiz, yalnız tetikçidirler
Fakir halkı aldatarak, gencini sürdüler cepheye
Müslüman insanları, laik ırkçılık için ölmeye
Kaçı; bakan, patron, paşa çocuğu, savaşta ölenlerin
Yakını; hep sakallı, başörtülü, ölerek gelenlerin
Irkçı laik PKK ağaları, neden hiç ölmez
Neden hep halkın çocukları ölür, anası gülmez
Ağalar, güç-rant peşinde, ölen hep garip çocuklar
Kanla beslenirler, bahanedir, özgürlük ve haklar
Türk-Kürt Kemalistler, düşmandır İslam şeriatına
"Müslüman halk" çocuğunu, sürdüler savaş hattına
PKK, İslam ve namazla, alay ederken dağda
Halkın içine girince, Müslüman geçinir bağda

Müslüman'ın Sorumlulukları

Müslüman! Sahip çık, ayrım yapmadan tüm haklara
Kürt, Türk ayırmadan destek ver, mazlum halklara
Sahip çık, Kürt'ün hem Kavmî, hem de İslamî kimliğine
Fırsat verme, Kürt'ü İslam'dan koparma hainliğine
Bu, ancak sana yakışır, çünkü sen arzda halifesin
Daim adaletle hükmet, sakın engel olmasın nefsin
Ama sen, Kur’an’ı terk edince, adaleti unuttun
Kürt’e yapılan bunca zulme karşı, yıllarca sustun
Halbuki, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandı
Kur’an ve Rasulden uzaklaşmak, büyük hatandı
Belki biraz da çekindin, sana “Kürtçü” denmesinden
Zulmü seyreden ayrılır, “adil şahid ol” emrinden
Evet, Kürt'e hak ve adalet isteyen, her kimseye
Hemen,“hain” ve “bölücü” denir, burası Türkiye
Ama sen de, aldırmadan, hiç bir haksız kınamaya
Kürt haklarını savunup, merhem olacaktın yaraya
Bunu ihmal edip, Kürtleri ittin komünist bir örgüte
Yazık, çocuğunu PKK'ya kaptıran, Müslüman Kürt'e
Kur’an’la buluşan, adaletle yaklaştı soruna
Hak'tan yana muvahhidler, umut verdiler yarına
Kur'ani ölçüyü kavradılar, hep adil davrandılar
Bu, rahatsız etti Kürtçüleri, kabulde zorlandılar
Türkçüyü de rahatsız etti, bu İslami adalet
O ise, ya "Kürtçü" damgası vurur ya da "ihanet"
Kur’an’daki ayetleri, savunan davetçiye
Utanmadan,“Kürtçü” damgası vuran müfteriye
“Irkçılık tümüyle, gayri İslami bir bela” dedik   
 Kim, birini “iyi” sayarsa, tutarsız zalim bildik
Tutarlıysa Türkçü, saygı duymalı Kürtçülüğe
Nedense hep ilkesizdir, bağlanan Türkçülüğe
Eğer Türkçülük güzelse, neden yasak olur Kürtçülük?
İkisi de, kavmiyetçilik, ulusçuluk,“ülkücülük”
Düşünün hele, ülkenin adı olsa “Kürdiye”
Türk’e zorla söyletilse,“ne mutlu Kürdüm” diye
Türkçe yasaklansa, eğitim dili olsa Kürtçe
Hepiniz isyan etmez miydiniz, söyleyin mertçe?
Türk kimliğini savunan, görse baskı, işkence
Çoğu Türkler dağa çıkmaz mıydı, zulüm görünce?
Türkçülüğü hak sayan, kerih sayar diğerini
Biz ümmetçi mü’minlerse, reddederiz hepsini
Türkçülük de, Kürtçülük de haramdır İslam’da, niye?
Çünkü uymaz ümmetçiliğe ve tevhidî akıdeye  

Yıllarca Türkçü Bölücülük Yaptım, Hep Alkışlandım
Ümmetçi Olduktan Sonraysa, Sürekli Yargılandım

Dedik ki; yeniden kardeş olup, ümmetleşelim
Zalimlerin bölme taktiğine, bir son verelim
Bu çağrımız, zalimlerce hep bastırılmak istendi
Anlaşılmasın diye, suçlanıp, boğulmak istendi
Yirmi yıl, cahili Türkçülük yaptım bu ülkede
Üstelik, kurucu Genel Başkan oldum MHP’de
“Türkçü bölücülük” yaptığımda, hep takdir aldım
 İslam’da vahdet isteyince, sürekli tekdir aldım
Halkların, İslam kardeşliğini savunduğum an
Hemen takibe alındım, ümmetçi olduğum zaman
Çifte standartsız taraftarıydım, insan hakkının
Hürriyetini istedim, Balkanlardaki Türk halkının
Savundum hak ve hürriyetini, Türkistanlının 
Suçlandım, hakkını isteyince, Kürdistanlının  
İnsanlık suçuydu, reddettim ben ırkçı bölücülüğü
“Ayağımın altına aldım Kürtçülüğü, Türkçülüğü”
“Türkçüler”, bu mesajımızı gölgelemeyi umdular  
Ama güneş balçıkla sıvanmadı, rezil oldular

Yeter artık! Bitsin bu zulüm, gelsin özgürlük
Tasfiye olsun haksızlık, faşizm ve ırkçı körlük

Kürde de verilmeli, Türk’e tanınan bütün haklar
Rabbin tanıdığı hakları, ancak tağut yasaklar
Kürtçe eğitim, kültürel ve siyasi hak verilsin
Yoksulluk ve işsizliğe de çözümler üretilsin
Dinde kardeşlik, ümmet bilinci kuşatsın yeniden
Türk, Kürt, bütün halklar, kurtulsun ırkçılık fitnesinden
Adalet, huzur ve barış gelsin, halkların arasına
Hak ve hukuk merhemi sürülsün, mazlumun yarasına
Özür dilensin mazlum halktan ve kapansın bu yara
Gün geçtikçe artıyor, ülke tarihindeki kara
Yeni oyunlar yapılmasın artık, mazlum Kürt halkına
Zalimin foyası çıktı, zulmün herkes vardı farkına
Artık “alavere dalavere” sökmez, “Kürt Mehmet”e
Yeni oyunla gönderilemez, "Kürt Mehmet nöbete"
Kürt Mehmetler de uyandı, artık gitmiyorlar nöbete
Şimdi de PKK var, zorla nöbet yazar Kürt Mehmet'e
Kürt Mehmet! Zulüm bataklığında Kürtçülük bir yılandır
Kanma sakın! Hak-adalet sözleri de tam bir yalandır
Eski Kemalizm çürüdü, acil tehdit yeni Kemalizm
Eskiyi aratacak yeniyse, laik-sosyalist-faşizm
Türk Kemalizm'inden çok çektin, artık zulmedemez sana
Daha çok zulmedecek Kürt Kemalizm'idir, inan buna!
Türk Kemalizmi can yakıp, zarar verirken yalnız dünyana
PKK zararı ise, hem dünyana, hem de ukbana
Denize düştüm diye, sakın sarılma sen bu yılana
Aynı delikten ısırılma, sarıl Hablullah olana
Kürt Mehmet! Sen Müslümansın, kurtar bu küfürden kendini
Kur'an ve sünnete sarıl, bildir şirke-küfre haddini
Adil çözüm İslam'dadır, Kürt'ü Türk'e kardeş yapar
Kürt-Türk Hablullah'a sarılsa, yalnız Allah'a tapar
Yalnız O'na tapan sistem, herkesi adaletle yönetir
Allah, her kavmin Rabbidir, herkesin hukukunu gözetir
Kurtuluş İslam'da, yüzyıllarca barış içinde yönetti
Kürt-Türk-Arap ayırmadan, hepsine adaletle hükmetti
Ey Kürt, Türk, tüm kavimler, gelin Kur'an'a sarılalım
Yüzyıllarca olduğu gibi, Hakta kardeş olalım
İmani birlikle, yeniden kuralım ümmetimizi
Rabb'e sığınıp, Kur'an'la kazanalım izzetimizi

MEHMET PAMAK YAZDI:
Kaynak: İslam ve Hayat


SORUNU AK PARTİ'NİN ÇÖZECEĞİNİ DOMUZ GİBİ BİLİYORLAR : PKK, AK Parti'nin Türkiye'ye barışı getireceğini, reformlara devam edeceğini, sivil anayasayı hayata geçireceğini domuz gibi biliyordu. PKK işlevsiz kalacağı için barışı istemedi. PKK'nın başlattığı savaşın hiçbir haklı gerekçesi yok


Türkiye 3 yıl aradan sonra yeniden PKK şiddeti ile karşı karşıya. Geçmiş yıllarda PKK şiddetine karşı ulusal medyanın bir karşı duruşu vardı. Ancak bu kez durum farklı. CHP, FETÖ, HDP medyası, sol liberaller ve sosyalistler AK Parti iktidarına karşı PKK şiddetini tercih ediyor. Yaşanan şiddetin tüm sorumluluğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yıkmak için PKK'ya örtülü destek veren bu çevrelere Türk solunun yakından tanıdığı bir isim olan Halil Berktay'dan bir itiraz geldi. Üst üste yazdığı yazılarla PKK, HDP, Sosyalistler ve sol liberalleri sert şekilde eleştiren Sabancı Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Halil Berktay

PKK'NIN BAŞLATTIĞI SAVAŞIN HAKLI HİÇBİR GEREKÇESİ YOK

- Halil Bey, Temmuz ayından bu yana Türkiye yeniden savaşı konuşuyor. Gerçekten PKK ne istiyor?

PKK'nın kurulduğu dönemdeki hedefi Kürtler için Türkiye içinde özgürlük ve demokrasi değildi. Uzun süre Türkiyeli bir çözüm aramadı. İlk çıkış noktası bağımsızlıktı; ayrı bir devlet olmaktı. Zaman içinde, bir kere PKK Türkiye'den ayrılma hedefinden (en azından resmen ve lâfzen) vazgeçti. Amaçlarını daha çok "Türkiyeli" eşitlik-özgülük arayışlarıyla sınırladı. İkincisi, buna paralel olarak Türkiye'de çok büyük gelişmeler oldu. Kürtlerin varlığını ve Kürt kimliğini inkâr politikası sona erdi. Temel bazı hak ve özgürlükleri tanındı ve tanınmaya devam ediyor. PKK sadece Kürtler için daha fazla özgürlük istiyorsa, bu savaşın hiçbir haklı gerekçesi yok. Tersten söyleyecek olursak; PKK hâlâ şiddete, silahlı mücadeleye başvuruyorsa, demek ki başka bir hesabı var.

BU SORUNU AK PARTİ'NİN ÇÖZECEĞİNİ DOMUZ GİBİ BİLİYORLAR

- PKK son 10 yıldır Türkiye'de temel hak ve özgürlükler açısından meydana gelen değişimin farkında değil mi?

Bence domuz gibi biliyorlar. PKK liderliği Türkiye'deki hak ve özgürlüklerin hem şimdiye kadarki reformcu evrimin, hem de AK Parti'nin demokratikleşme adımlarını atmaya devam edeceğinin, meselâ yeni bir anayasanın gündemde olduğunun pekâlâ farkında. Ve asıl bundan korkuyor ve bu gelişmeyi sabote etmeye çalışıyorlar. PKK demokratik bir yaşamın yerli yerine oturmasını istemiyor. İşlevsiz kalacağı için.

ARTIK SAVAŞIN MÜPTELASI OLMUŞLAR

- PKK'nın barışı sabote etmekte ne gibi bir çıkarı olabilir?

Bunun birkaç nedeni var. Bir kere, örgütün örgüt olarak kendi çıkarları, savunmak ve temsil etmek iddiasıyla yola çıktığı halkın çıkarlarının önüne geçiyor. Şiddet ve savaş doğrudan doğruya bir alışkanlık haline gelmiş. Bir iptilâ yaratmış. Kandil dediğimiz önderlik otuz küsur yıldır şiddetle yaşıyor. Şiddete dayalı bir yaşam ve yönetim tarzı oluşturmuş; silâh ve savaş müptelâsı haline gelmiş.

HDP PKK'NIN KUKLASI OLMUŞ

-Sürecin sabote edilmesinde HDP nerede duruyor?

Zaman zaman bazı yayınlar görüyorum. "Kürt partisi HDP ve onun silahlı kolu PKK" deniyor. Çok yanlış. Silâhlı şiddet örgütü PKK ve "onun yasal kolu (belki yarı-kuklası) HDP" dense daha doğru olur.

SİLAHLI KANADIN PARTİSİ OLMAZ

- Aynı şey değil mi?

Aynı şey değil. Örneğin Marksist gelenekte ve model oluşturduğu birçok başka harekette, öncelikle siyasî bir parti kurulur. Bunun yanında, şartlara göre bir silâhlı kanat, bir gerilla gücü, giderek bir "halk ordusu" oluşturulur veya oluşturulmaz. Böyle bir silâhlı kanat vücut bulursa, parti merkez komitesinin mutlak kontrolü altında olur ve partinin emrinden çıkmaz. Savaş denirse savaşır; barış yapıyoruz dendiği anda silâhı bırakıverir. PKK böyle değil. PKK kendine parti demekle birlikte aslen bir ordu görünümü ve niteliğinde.

PKK BU SAATTEN SONRA SİLAHSIZ SİVİL SİYASET YAPMAZ

- PKK bu şiddet alışkanlığını terk edemez mi?

Bir yandan çok zor, diğer yandan tümüyle imkânsız değil. Dediğim gibi, otuz yıldır bu şiddet alışkanlığını yaşıyorlar. Silâhlı güçleri üzerindeki otoriteleri buna dayanıyor. Örgüt içi hâkimiyetleri buna dayanıyor (düşünün ki geçmişte kendi saflarında 3000 küsur infaz söz konusu). Bölgedeki güçleri de buna dayanıyor. Şöyle bir şey onlara çok zor, çok uzak geliyor: Barış gelecek, demokrasi olacak. PKK kadroları silâhlarını bırakıp sivilleşecek. Bölgedeki bütün diğer partiler gibi, barışçı bir siyasî rekabet içinde yer alacaklar... Şimdiye kadar gücünü hep şiddetten alan PKK yöneticileri, bu tür, silâh tehdidine yaslanmayacakları koşulları nasıl göze alacak?

DURAN KALKAN'IN SİLAHSIZ SEÇİM ÇALIŞMASI YAPTIĞINI DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ?

- PKK'ya "silâh bırak, düz ovada siyaset yap" çağrıları anlamsız mı sizce?

Hayır, anlamsız değil; demokrasinin olmazsa olmazı olan normatif bir talep. Ama PKK'yı bir çıkmaza, ya da vahim bir karar ânına itekliyor. Şöyle bir şey düşünün: Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan bölgeye gelecek; etrafında gerillaları olmadan herhangi bir birey gibi mahallelerde propaganda yapacak, halkla bire bir muhatap olacak. Kandil'in tepelerinde Olimpos tanrıları gibi efsanelere bürünmüş vaziyette yaşamayı bırakıp, sıradan insanlarla yüz göz olarak sivil siyaset yapacak ve oy toplayacaklar. Kendilerinin de birer fâni olduğunun ortaya çıktığı bir ortamda aldıkları oy oranına razı olacaklar. Böyle bir şey düşünebiliyor musunuz?

PKK HDP'NİN SEÇİMLERE KATILMASINI İSTEMİYOR

- PKK seçimi ve HDP'nin seçimlere katılmasını istemiyor mu?

Bence bu olayların, özellikle Dağlıca ve Iğdır gibi büyük saldırıların, ya da Cizre'deki gibi silâhlı "özyönetim" (yani düpedüz iç savaş) ilânlarının ve onları izleyen şiddetli sokak çatışmalarının artık aslî amaçlarından biri, seçimleri yapılamaz kılmak. PKK'nın seçim istediği kanısında değilim. HDP'nin de seçime girmesini istemiyor.

-PKK seçimi erteletmeyi başarabilir mi?

Bilmiyorum. Sanmıyorum. Ama iki, şu da âşikâr ki, Türkiye'ye ve dünyaya seçimlerin göstermelik olduğu, aslında seçim yapılamadığı, sadece AK Parti'nin kendi kendine bir seçim yaptığı görüntüsünü verebilseler, çok mutlu olacaklar. Batı'nın Türkiye'de bir diktatörlük olduğu zırvalığına iyice kanaat getirmesi isteniyor.

CENGİZ ÇANDAR, HASAN CEMAL YAKINDA YAZMAYA BAŞLAR

-Bununla ilgili ne yapabilirler?

Şimdi bakın, önümüzdeki günlerde bu "sahte seçim" ve "boykot" fikirleri bir kısım eski solcu aydınlar, örneğin Baskın Oran'lar, Cengiz Çandar ve Cengiz Aktar'lar, Hasan Cemal'ler vesaire tarafından da ufak ufak yazılıp çizilmeye ve bildirilere girmeye başlarsa, derken oradan da New York Times'a, Le Monde'a, BBC'ye, Wall Street Journal'a filân sıçrarsa, olmayacağını umarım ama olursa, pek şaşırmayın derim.

-Peki bundan Kürtlerin ve Kürt siyasetinin nasıl bir kazanımı olabilir?

Kürtlerin ve Kürt siyasetinin bundan hiçbir şey kazanacağı kanısında değilim. Ama artık PKK'nın çıkarları ile Kürt halkının çıkarları farklı şeyler. Kürt halkının demokrasi ve ekonomik refah açısından bundan kazanacağı hiçbir şey yok. Aksine, Temmuz'dan bu yana muazzam kayıpları var. Herkes ve her şey Güneydoğu'nun bu "özyönetim"ler ve şehir savaşları yüzünden yıkım içinde olduğunu, tam bir felâket bölgesine dönüştüğünü söylüyor. Bugün PKK Kürt halkı için değil kendi hegemonyası için savaşıyor.

ÖZYÖNETİM İLAN EDELİM DEVLET BİZE DOKUNMASIN!

- Nihai hedef ne peki?

Adı konmamış bir devletlilik hali isteniyor. Son derece katı, neo-Stalinist, belki Kuzey Kore gibi bir sistem olacak; PKK liderleri yönetecek; nasıl Kuzey Irak'taki Kürt Özerk Bölgesi'nin resmî askerî gücü peşmerge olduysa, PKK gerillaları da KCK tüzüğünün uygulanacağı bu "demokratik özerklik" veya "özyönetim" aldatmacasının "özsavunma" gücü olarak meşruiyet kazanacak. "Şeklen ayrılmamış olalım ama biz yönetelim ve devlet de bize dokunmasın." Bunu kabul ettirmek için savaşıyorlar.

KÜRTLERDEN PKK'YA HOMURDANMALAR BAŞLADI

-Kürt halkı PKK'nın yönettiği bu tür bir "özerklik" altında yaşamak ister mi?

PKK, Kürtlerin tarihsel mağduriyet mirasına ve Kürt halkının koruyuculuğu misyonuna yaslanmaya devam ediyor. Son savaşı başlatırken de bu mağduriyet zırhına sığındı; gene her şeyi bu sayede haklı gösterebileceğini sandı. Ama son haftalarda Kürt halkından belirli bir tepki ve isteksizlik, soğuma, uzak durma gözleniyor. Nereye kadar gider bilmiyorum. Eğer PKK bu savaşı daha da uzatır ve Güneydoğu'daki yıkım derinleşirse, üzerine bir de HDP'yi seçime sokturmama binerse, bu homurdanmalar artabilir. Burada AK Parti'nin kalan bir buçuk ayda izleyeceği politikalar da çok önemli. Terörle mücadele edilirken, bölge halkına önemli reform, anayasa, özgürlük ve eşitlik mesajları verilmesi gerekir.

PKK ÖZ GÜVEN PATLAMASI YAŞADI VE SONUÇTA…

- PKK son dönemde bazı ilçelerde "özyönetim" ve Türkiye'ye karşı "iç savaş" ilân edecek kadar bir özgüven patlaması yaşıyor. Sizce bunun kaynağı nedir?

Bir kere, "yaşıyor" değil "yaşadı" (yani geride kaldı ve yanlış çıktı) demek daha doğru olur. Böyle bir hayale kapıldılar, çünkü Irak ve Suriye'de merkezi otoritenin kalmaması, PYD'nin Suriye'deki başarısı, IŞİD ile mücadeleleri ve HDP'nin aldığı oy oranı PKK'nın başını döndürdü. Batı'nın Erdoğan'a karşı önyargılı ve Türkiye hakkındaki her olumsuz habere inanmaya yatkın olması da PKK'ya bir özgüven getirdi. ABD'nin Türkiye devletini değil PKK'yı tercih edeceğini dahi düşündüler. Bu savaşa girmelerini kolaylaştıran yanılsamalarını bu şekilde sıralayabiliriz.

TARAF'TA DEĞİŞİM NEŞE DÜZEL İLE BAŞLADI

- Taraf'ta başlayan "demokrasi olmazsa barış olmaz" söylemi sol liberaller tarafından barışı sabote etmek için kullanıldı. Bu söylem nasıl gelişti?

Bu, eski Taraf'ın 2013 başlarındaki son demlerinde baş gösteren bir gelişmedir. Neşe Düzel'in gazeteye dönmesiyle bağlantılıdır. Selâhattin Demirtaş ile o röportajı Neşe Düzel yaptı. Ona ısrarla "demokrasi olmazsa barış olmaz" dedirtmeye çalıştı ve başardı; sonra da o manşeti attı ve bu, eski Taraf'ın sonunu getirmede tâyin edici adım oldu.

TARİH FATURAYI SOL LİBERALLERE ÇIKARACAK

- "Sol liberal"lerin barış konusunda bu kadar isteksiz olmaları, PKK'yı bile bu konuda karamsar bir çizgiye itmeye çalışmaları nasıl açıklanabilir?

"Aman çözüm süreci zorlaşsın, uzayıp gitsin, sürüncemede kalsın, AK Parti'nin bir aldatmacasına indirgensin." Kökeninde AK Parti düşmanlığından başka bir şey yok. "Aman AK Parti bundan başarı elde etmesin, çözüm sürecinin başarısı AK Parti'nin hanesine yazılmasın." AK Parti'yi bir punduna getirip anormal yöntemlerle devirmek isteyenler bunu barıştan üstün tuttular. Bunu gelecekte tarihçilerin ısrarla yazacağını ve bunu yapanlara çok ağır bir fatura çıkaracağını düşünüyorum.

SOL LİBERALLER KİBİRLERİ YÜZÜNDEN ERDOĞAN'DAN NEFRET EDİYOR

- Sol liberallerin Erdoğan'ı devirmeyi barıştan daha öncelikli gördüğünü söylediniz. Bu Erdoğan düşmanlığının kökeninde ne var?

2002-2012 arasında askerî vesayetin tasfiyesi temelinde AKP ile ittifak yapan kesimler nezdinde Erdoğan'ı nefret objesi haline getirmeye çalışma girişimi, Taraf'ın son dönemine rastlar. 2011'den sonra başlayıp gelişti; Gezi ve 17-25 Aralık 2013'ta doruğa çıktı. Perde arkasında ne olmuş olabileceğine girmek istemiyorum. Beni entrikalardan çok ideoloji ilgilendiriyor. Sol aydınların bazı zihinsel alışkanlıkları olageldi. "Teori bizim, tarihin yönünü biz biliyoruz, makro tabloyu biz görüyoruz, buradan kaynaklanan bir entelektüel üstünlüğümüz var." Böyle bir kibir, kendini büyük görme söz konusu.

İKTİDARI KENDİ DAR KALIPLARINA UYDURMAYA ÇALIŞTILAR

-Peki sorun ne zaman ortaya çıktı?

"Sol olarak biz AK Parti'yi kullanıyoruz. AKP bizim işimize görüyor. İlerici potansiyelinin devam ettiği yere kadar destekler, bütün 'burjuva partileri' gibi onun da devrimci barutunun kaçınılmaz olarak tükendiği yerde yolumuzu ayırır ve haddini bildiririz. Nasıl olsa bu ilkel, cahil, köylü, alt tarafı Müslüman garibanlar bizsiz yapamazlar." Meseleye böyle kısa vâdeli, taktik ölçüler içinde baktılar. Sosyolojik ve uzun vâdeli görmediler. Kendi etlerine butlarına bakmadan, toplumun büyük çoğunluğunu temsil eden, yüzde 35'ten başlayıp yüzde 50'ye tırmanan bir partiyi kendi terimleriyle algılamaya çalışmak yerine küçük grup kendi kalıplarına uydurmaya kalktılar.

BAŞTAN BERİ AK PARTİ'YE TEDİRGİN YAKLAŞTILAR

- Baştan beri AK Parti'ye inanmamışlar mıydı?

Her zaman tedirgin baktılar. "Biz seçkin liberal ve/ya eski sosyalist aydınlar bilmeyecek de bu hödükler mi bilecek" gibi bir anlayış içine girdiler ve AK Parti'ye kendilerini dinlediği ölçüde değer verdiler. Söz geçiremediklerini düşündükleri noktada ise kötülediler. "Yapayalnız ve aydınsız kaldığını" yüksek sesle ilân ettiler. Feci bir yanılgı olması bir yana, bu tam bir megalomanidir. İşin içine dine güvensizlik, dinden ve dindar insanlardan korku da girdi. Marksist-Aydınlanmacı bir bakıştan kurtulamayış...

GÜLEN ÖRGÜTÜNÜN BÜYÜK ROLÜ ÖLDÜ

- Sol liberallerdeki Erdoğan düşmanlığında Gülen örgütünün etkisi olmadı mı?

Özel olarak Taraf'ın son dönem serüveninde ve sol aydınların aldığı pozisyonda Cemaatin büyük bir rolü olmuş olabilir. Bu kadar keskin bir virajı başka türlü açıklayamıyorum.

CHP EN KISIR DÖNEMİNİ YAŞIYOR

- 1 Kasım seçimlerine 45 gün kaldı. Siyasi atmosferi nasıl görüyorsunuz?

Zaten çok iyi bildiğim, yakından izlediği bir alan değil. Ayrıca savaş koşulları çok büyük belirsizlik yaratıyor. Gene de en basit sonuç olarak şunu görüyorum: CHP pek bir şey kazanamayacak. Kendine özgü bir görüşü olmayan, fikrî açıdan en kısır, en köşesiz, en edilgen, en aciz parti CHP. Bir puan artarsa ne âlâ.

AK PARTİ'DE 2-3 PUAN ARTIŞ OLABİLİR

- AK Parti'nin oylarında bir artış görüyor musunuz?

AK Parti şu durumda oyunu belki iki üç puan arttırabilir ve bunu biraz HDP'den, biraz da MHP'den alacak gibi görünüyor. MHP sert Türk milliyetçiliğinin ve derin devletin tek sözcüsü olmaya oynadı. Ama seçim hükümeti ve Tuğrul Türkeş konusunda hamlık yaptı ve fazla çuvallamış olabilir sanıyorum.

PKK İLE MÜCADELE VE DEMOKRATİKLEŞME BİRLİKTE OLABİLİR

- AK Parti'deki oy artışı tek başına iktidarı getirebilir mi?

Bilemem. Politikalarına bağlı. 7 Haziran sonrasındaki üç küsur ayı çok iyi götürdüler. Olgun ve dengeli bir profil verdiler. Özel olarak Ahmet Davutoğlu çizgisi ve üslûbuyla çok puan topladı: Şimdi de, başarılı bir taktikle erkene aldıkları kongreden çok birleşik bir görüntüyle çıkıyorlar. Bu koşullarda AKP demokrasi açısından cesur, kararlı, açık ve net politikalar üretebilir. PKK ile mücadeleyi daha fazla demokratikleşme ile aynı anda yürütebilir. Kürt halkına çok anlamlı seslenişlerde bulunabilir. "Şiddete hayır, demokratikleşmeye evet" mesajı verebilir. En önemlisi, daha fazla özgürlük ve eşitlik vaatlerini soyut bırakmayıp belirli bir takvime bağlayabilir. Yaparlarsa kazanırlar; yapmazlarsa, sırf Kürtlerin PKK'ya tepkisinin büyük bir oy artışına yol açmayabileceğini düşünüyorum.

CEMAAT MEDYASI İLE PKK MEDYASI İTTİFAK HALİNDE

- Son dönemde medya ilk kez PKK terörüne karşı net tavır koymadı. AK Parti düşmanlığı medyayı PKK seviciliğine kadar götürdü. Bunu nasıl açıklayabiliriz?

PKK medyası ile Cemaat medyası arasında ciddi bir ittifak olduğu açık. Özgür Gündem, Sözcü, Zaman ve Taraf gibi gazeteler başlı başına bir karşı-devrim odağı haline geldi. Onlar "devrimci halk savaşı" diyorsa ben de böyle diyorum; "karşı-devrimci savaş" ve "karşı-devrimcilik odağı" diyorum. Çok farklı kökenlerden gelen bir takım güçler, olağan siyasete düşmanlıkta birleşti. Sizin "sol liberal" dediğiniz bazı eski sol aydınlar da bu anti-demokratik cepheye destek veriyor. Ama sonuç olarak yenileceklerini düşünüyorum.


Prof. Halil Berktay